© Malatya Objektif

Savaşın 8'inci yılına girdiği Suriye

Suriye'de 15 Mart 2011'de başlayan olaylar, dış müdahalelerle büyük bir yıkıma, yüzbinlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına sebep olan büyük bir savaşa dönüştü.

2011 yılında Suriye'de başlayan çatışmalar 8'inci yılına girdi. Özellikle dış müdahalelerle büyük bir yıkımın yaşandığı ülkede, yüzbinlerce insan öldü, milyonlarca insan muhacir oldu. Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığınan bu insanlar için hayat her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Ülkedeki iç savaş giderek şiddetlenirken ateşkes görüşmelerinin sonuçsuz kalması ise ciddi bir hayal kırıklığına yol açıyor. İç savaşın neden olduğu yıkım ve insanlık dramı ise giderek kötüleşiyor.

Geçen zaman zarfında her yönüyle tarifsiz bir acının yaşandığı ülkede yaşananları bölgeyi yakından takip edenlere de sorduk. İşte Suriye'deki savaşın kronolojisi ve sonuçları:

Olaylar nasıl başladı?

Birçok medeniyete yüzyıllardır ev sahipliği yapan kadim topraklarda her şey iki kadın doktorun telefon konuşmasının istihbarat dinlemesine takılmasıyla başladı. 

"Arap Baharı" olarak isimlendirilen süreçle birlikte 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi domino etkisi yaratmış veya yaratılmış, ardından Bahreyn'i, Libya'yı, Fas'ı etkilemiş ve hatta Kaddafi'nin ölümüne bile neden olmuştu.

Suriye'de ise Dera şehrinde iki bayan doktor telefonla konuşurken; "Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza..." şeklindeki sözleri istihbarat dinlemesine takılmış ve bu iki bayan doktor, 14 Mart 2011'de gözaltına alınmıştı.

Bu kadınlardan birinin akrabası olan yaklaşık 10 çocuk, duvarlara "Halk, düzenin yıkılmasını istiyor." sloganını yazar. Okulun duvarına yazının yazılmasının ardından okulun müdürü bu çocukları istihbarata şikâyet eder. Çocukları içeri alıyorlar ve çok ağır işkencelere maruz bırakılır.

Çocuklar içeri alınınca, Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, istihbarat sorumlusuna gider ve bu çocukların bırakılmasını isterler. Ancak hakaretle karşılaşırlar ve bunun üzerine bir sonraki gün yani 15 Mart 2011'de yaklaşık bin kişi sokağa çıkar. Çocukların bırakılmamasını ve aşiret reislerine yapılan bu hakaret protesto edilir.

Barışçıl protestolara Esed güçlerinin karşılığı çok sert olur. İlk eylemlerde 4 kişi ölür. İnsanlar öldürüldükçe gösteriler tüm şehirlere yayılmaya başlar. Yapılan onca görüşme ve zirveden hiçbiri Suriye'de akan kanı durdurmaya yetmez. Şu an itibarıyla ölü sayısı çeşitli kaynaklara göre değişiyor. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, 400 bine yakın kişinin öldüğünü ifade ediyor.

Dera'da başlayan gösteriler ülkenin tamamına yayıldı

2011 yılının mart ayında Dera'da başlayan gösteriler, kısa bir sürede Şam'a ve ardından ülkenin büyük bir kısmına yayıldı.

Aynı yılın Nisan ayında ise Rejim ordusu Dera'ya girdi ve Türkiye'ye göç başladı. Olaylardan bir yıl sonra yani 2012 yılının şubat ayında Batı'dan Esed'e istifa çağrıları yükselmeye başladı.

Temmuz 2012'de ise Özgür Suriye Ordusu, Halep'in kuzeyini ele geçirdi. Aynı ayda rejim, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke ilinin Amude ilçesini, ülkenin kuzeybatısında Halep iline bağlı Afrin ilçesini ve kuzeydoğudaki Kobani ilçesini YPG/PKK örgütüne teslim etti.

Haziran 2013'te ise İsviçre'nin Cenevre kentinde ilk siyasi görüşmeler yapıldı.

Ağustos 2013'te de Şam'ın Doğu Guta bölgesinde bin 400'den fazla sivil kimyasal silah ile öldürüldü.

2014 yılının ocak ayında, DEAŞ, Rakka'yı ele geçirdi, aynı yılın haziran ayında ise hilafeti ilan etti.

2014'ün eylül ayında da ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon, DEAŞ'a yönelik hava saldırıları düzenlemeye başladı.

2015 yılının mayısında da muhalifler, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ilini ele geçirdi.

Aralık 2015'te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, siyasi geçişin yol haritasını karara bağladı. Karar, Esed'in iktidarını 2 yıl güvenceye almış oldu.

2016'nın ağustos ayında ise YPG/PKK, ABD'nin desteği ile Menbiç'i işgal etti. Bunun üzerine Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattı.

Türkiye ve Rusya'nın arabuluculuğu ve garantörlüğünde 13 Aralık 2016'da ateşkes ilan edildi ve siviller tahliye edildi.

Rejim güçlerince 4 Nisan 2017'de İdlib'e bağlı Han Şeyhun'a kimyasal silah ile saldırdı, 100 sivil öldü, 500'den fazlası da yaralandı.

TSK, Astana anlaşmaları çerçevesinde Ekim 2017'de İdlib'e intikal ederek ateşkes gözlem noktaları kurma sürecini başlattı. ABD'nin havadan; PKK/YPG'nin de karadan saldırıları sonucu DEAŞ, Rakka ve Deyrizor'dan çıkarıldı.

Türkiye, 2018 yılının ocak ayında Afrin'deki YPG/PKK-DEAŞ'a karşı Zeytin Dalı Harekâtı'nı başlattı.

18 Mart 2018'de Zeytin Dalı Harekâtı sona erdi. Bugünlerde ise TSK, Fırat'ın doğusuna operasyon yapmak için hazırlıklarını yapıyor.

Savaşın tarafları

Rusya ve İran, Esed'in yanında yer alırken ABD, İngiltere, Fransa ve diğer batılı ülkeler ise DSG adı altında PKK-PYD/YPG uzantılarına, Türkiye ise Özgür Suriye Ordusu'na destek veriyor.

Suriye'de 2014'ten bu yana hava harekâtları düzenleyen ABD, PKK/YPG gibi örgütlere silah yardımında bulanarak askeri eğitimler verdi.

Türkiye ise Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) destek veriyor. Afrin'de, PYD/YPG'ye yönelik Zeytin Dalı Harekâtı başta olmak üzere operasyonlarını ÖSO ile birlikte yürütüyor.

Suriye'de askeri üsleri bulunan Rusya da 2015'te rejime destek olmak için hava saldırıları başlattı ve bu saldırılar savaşın gidişatının Esed lehine değişmesinde büyük rol oynadı.

İran da Esed rejimine verdiği desteği kabul ediyor ve bu desteğin "askeri danışmanlık" statüsünde olduğunu belirtiyor.

Doğu Guta

Suriye'nin başkenti Şam'ın hemen doğusunda yer alan Doğu Guta, 2012 yılından beri silahlı muhalif grupların elinde. Doğu Guta'daki en güçlü grup olan İslam Ordusu'nun Suudi Arabistan'ın desteğiyle kurulduğu belirtiliyor. Doğu Guta, muhaliflerin başkent Şam yakınlarında ellerinde tuttuğu son bölge olma özelliğini taşıyor. Suriye ordusunun, bölgeyi ele geçirmek için düzenlediği saldırılarda binlerce kişi hayatını kaybetmişti.

Doğu Guta, çoğunluğu rejim tarafından yapıldığı ileri sürülen kimyasal saldırılarla da gündeme gelmişti.

ABD, DEAŞ ile mücadele bahanesiyle YPG/PKK'ye destek verdi

ABD'nin Suriye politikası, Mart 2011'de başlayan krizin ilk 3 yılında, dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın Beşşar Esed'e istifa çağrısı, rejime ekonomik yaptırımlar ve "kırmızıçizgi" söylemi üzerinden şekillendi.

ABD ordusu YPG/PKK'nin büyümesine ve yayılmasına tüm imkânlarıyla yardımcı oldu. YPG/PKK, 2015'in sonunda Fırat Nehri'nin batı yakasına geçti.

ABD, bu süreçte Haseke'nin Rümeylan ilçesinde bir hava üssü inşa etti. Nisan 2016'dan itibaren kara yoluyla Irak'tan ve hava yoluyla Rümeylan'a askeri sevkiyatlar başladı. Binlerce ağır silah, zırhlı araç, tanksavar, silah ve mühimmatı akışı sayesinde YPG/PKK, iki yıl içinde ülkenin yaklaşık üçte birini işgal etti.

ABD YPG/PKK'ye verdiği silahları geri alacak mı?

ABD'li yetkililer, Türkiye'ye her seferinde, DEAŞ tehdidi ortadan kalktığında YPG/PKK'ye sağladıkları silahları geri alacaklarını söyledi.

Örgütle ilişkisinin taktiksel ve geçici olduğunu savunan ABD'nin, çekilme kararından sonra bu sözü tutup tutmayacağı sorusu ise yanıt bekliyor.

Aşiretler ABD ve PKK'yi istemiyor

Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yönelik olası askeri operasyonu ve ABD'nin Suriye'den çekileceğini açıklamasının ardından Suriyeli aşiretler, 21 Aralık 2018'de Halep'in Azez kentinde düzenlenen toplantıda bir araya geldi.

Suriyeli aşiret ve kabile temsilcileri, toplantıda yaptıkları konuşmalarda, ülkelerinde emperyalist ABD başta olmak üzere hiçbir uluslararası ülke ile PYD ve DEAŞ'ı istemediklerini belirterek, artık huzur içinde kendi topraklarında yaşamak istediklerinin mesajını verdiler.

HÜDA PAR: ABD ve Rusya bölge halkının dostu değildir

Suriye'deki bu savaş, yakın zamanda sona erecek gibi gözükmüyor ama herkes bir siyasi çözüm gerektiği konusunda hemfikir.

Özellikle HÜDA PAR, savaşın başladığı ilk günden beri Suriye meselesinin ümmetin iç meselesi olduğu ve Müslümanlar tarafından çözülmesi gerektiğine, "Ne ABD ne de Rusya bölge halkının dostu değildir." ifadesiyle işaret etmişti.

HÜDA PAR, yaptığı açıklamalarda özetle şunları ifade etmişti: "Esed, kuşkusuz cezasını çekmeli ancak Esed'ten yüzlerce kat daha fazla katliam ve soykırım gerçekleştirenlerin eliyle değil. Çözüm için halen çok geç değildir. Suriye meselesi, ümmetin iç meselesidir ve ancak Müslümanlar tarafından çözüme kavuşturulabilir. Çözümü emperyalistlere havale etmek; çözüm getirmeyeceği gibi, savaşın komşu ülkelere sıçramasına da peşinen razı olmaktır. Savaş İslam Coğrafyasında sürdüğü müddetçe emperyalistlerin savaşı sonlandırma gibi bir dertleri olmayacaktır. İslam ülkelerinin tamamını, özellikle de Suriye'nin komşuları Türkiye ve İran'ı, daha fazla inisiyatif almaya, sorunu siyasi yollarla çözmek için şartları sonuna kadar zorlamaya bir kez daha davet ediyoruz."

"Batı'nın enerji akşına yapılan katliamlar..."

Uluslararası Stratejik Tahlil ve Araştırmalar Merkezi Başkanı Ahmet Akgül, İLKHA'ya yaptığı açıklamada Suriye'de gelinen son süreci değerlendirdi.

Akgül, şunları kaydetti: "İslam dünyası 300 yıldır bir gaflet, 200 yıllık bir fetret ve 100 yıldır da bir zillet dönemi geçiriyor. Bundan 100 yıl önce batının şeytani aklı, bu coğrafyaya hem ideolojik ve dini bir dönüşüm yaşatmak hem de ekonomik olarak sömürmek için uyguladığı baskı bugün neredeyse 100 yılı geçmiş durumda. Suriye'deki mesele her ne kadar bazı grupların birbiriyle çatıştığı bir mesele olarak görünüyorsa da işin esasında bir daha bu toplulukların bir araya gelmemesi üzerine kurulmuş sömürgeci batının tamamen kontrolündeki bir çatışma ortamıdır. Bu ortamda ülkenin kuzeyinden bir enerji hattı çekmek ve israile hatırı sayılır bir alan açmak, Anadolu ile kutsal toprakları arasında ciddi bir duvar örmek üzere başlatılmış bir iç kargaşa. Geçen 8 yıllık sürenin ve yaşananların İslam coğrafyasının işine geldiği söylenemez. Tamamen Batı'nın kontrolünde ve gelecek 100 yılı yeniden kontrol altına almasına yönelik bir çatışma ortamıdır. Suriye savaşı, geçen 8 yıllık süreçte ne yazık ki bu şekilde devam ediyor. İran ve Rusya farklı hesaplar içerisinde, ABD ve İngiltere, israil ile birlikte farklı hesaplar içerisindedir. Ama arada ezilen, dünyanın her tarafına dağılıp evlerinden olan, canların olan, namusları tarumar edilen Suriyeliler olmuştur. Tüm bunlar Batı'ya enerji akışı uğruna yapılan katliamlardır."

"Komşu ülkeler çözüm noktasında bir mutabakata varmalı"

HÜDA PAR Kızıltepe İlçe Başkanı Abdullah Kavan ise Suriye ile ilgili Soçi, Cenevre ve Astana görüşmelerin yapıldığını fakat alınan kararların gerçek manada uygulanmadığını anımsatarak şunları söyledi:

"Suriye meselesi yerel bir meseledir ve yerelde çözülmesi lazımdır. Eğer işin içerisinde ABD başta olmak üzere batılı ülkeler ve Rusya olursa çözüm zor gibi gözüküyor. İran, Türkiye ve komşu ülkeler çözüm noktasında bir mutabakata varırlarsa konsensüs oluşturacak. Bu şekilde bütün dengeleri gözeten bir anayasanın da oluşması muhtemeldir. Yok eğer örgütlerin her biri bir devletin gücünü sırtına alarak bir konsensüs oluşturulmazsa bunun belli bir noktada çözüm getirilmesi 8 yıl çözülmediği gibi bir o kadar da sürebilir. Acilen bölge ülkeleri hem kendi selametleri için hem de Suriye'nin selameti için bu noktada ve başta ABD ve Rusya olmak üzere onlardan kurtulması gerekir. Onların politikalarını icra etmeme adına irade beyan etmeleri gerekir ki mutabakat ve anayasa oluşsun."

"PKK/PYD ve uzantıları kendi dışındaki Kürtleri hain görüp baskı kuruyor"

Suriye'de savaş başlamadan önce birçok Kürd partisinin bulunduğunu aktaran Gazeteci-Yazar Emin Karakulak ise birçok partinin PKK/YPG'nin baskısına maruz kaldığını söyledi.

Karakulak, "Suriye'de Kürd partisi KDP vardı, Peşmeru, Şepel, Hewkâri vardı. Bunlar daha güçlüydü; Haseki, Qamışlo, Amudê'de çok güçlüydüler. Savaş patlak verdikten sonra bu partiler silahlı mücadele yerine siyasi mücadelenin zamanı olduğunu belirtiler. Oluşan boşluktan sonra PKK, Kandil'den gelip Suriye rejimi ile birlikte PYD'yi kurdular. PYD, Kürt partilerin sahayı terk etmeleri için baskı kurmaya çalıştılar. Sonra bunlar özellikle Irak'a gittiler. Irak'ta Rojava ismiyle Peşmerge grubu kurdular ve 6 bine yakın kişi eğitim gördü. PYD, bu gelişmelerden sonra baskısını artırdı, çocuklarını silahaltına aldı, vergi aldı. Baskılar çok artınca Kürd partileri Avrupa, Irak başta olmak üzere birçok yere dağıldılar. Gittikleri yerlerde temsilcilik açtılar ve Suriye Kürdleri Ulusal Meclisi (ENKS) kurulduktan sonra PYD ve ona yakın olanlar dışında kalan partilerin büyük çoğunluğu bu çatı altında birleşti. Şimdi diplomasisini, siyasetini ENKS üzerinden yapıyorlar. Roj Peşmergelerin ne zaman ülkeye gireceğini onlar karar verecekler. ENKS, sadece Suriye ile kalmadı, uluslararası bir boyut kazandı. ENKS içinde birçok parti var, bunların değişik fikirleri var. Suriye konusunda ENKS, kendini masada görmek istiyorlar. PKK, kendi dışında olmayan Kürdleri hain görüp baskı kuruyor. PKK'nin geleneği budur. Bölge ülkeleri kendi aralarında oturup, Kürdleri de muhatap alıp Suriye sorununu çözebilirler. ABD emperyalizminin, 16 bin kilometreden ülkenin zenginliğini talan etmek için geldiği aşikârdır. Kürdler ve bölge ülkeleri Suriye savaşını durdurabilir ve halledebilir." dedi. (M. Salih Keskin - İLKHA)




















 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER