Siyaset bilimi Profesörü Hikmet Özdemir, 17 Nisan 1993’te aramızdan ayrılan 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın başdanışmanlığını yaptı. Özal’ın biyografisini kaleme aldığı kitabında tarafsız bir bakış açısı ortaya koyan Prof. Dr. Özdemir, tanışmalarından unutamadığı anlara Özal’lı yılları Karar’a özetledi.
Turgut Özal’la yollarınız nasıl kesişti?
992 yılı 14 Haziran Pazar günü öğleden sonra bir TV mülakatında merhum Cumhurbaşkanımız beni izlemiş ve Türkiye siyaseti ile ilgili analizlerimi beğenmiş. Ben o günlerde yeni anayasa nasıl olmalı başlıklı seri konferanslar veriyordum. 1991 ilkbaharında da ‘Sivil Cumhuriyet’ adlı bir kitap yayımlamıştım. Orada Türkiye’nin müzmin anayasa sorununa yaklaşımımı anlatıyordum. Ankara’da “Güneydoğu İçin Çözüm Arayışı” amacıyla basına kapalı bir beyin fırtınasına katılmıştım. Hiç unutmam dinleyiciler arasında merhum bakanlardan Şerafettin Elçi “Şimdi bizimle bu krizi kolayca çözebilirsiniz ama arkadan gelen genç kuşaklardan aynı uyum ve anlayışı göremezsiniz! Elinizi çabuk tutunuz!” demişti… Cumhurbaşkanı’na o toplantıda yaptığım konuşmanın metni merhum Adnan Kahveci tarafından ulaştırılmış… Bu arada kendisi telefonla aramıştı ve görüşmek arzusunu ifade etmişti… Cumhurbaşkanımızla daha önce hiçbir yerde aynı ortamda bulunmadığım gibi; aynı gelenekten de gelmiyordum. 1989 sonbaharında kendisi cumhurbaşkanı seçildiğinde ben İngiltere Hükümeti’nin doktora sonrası bursu ile Londra Üniversitesi’ndeydim. İngiltere’ye gitmeden verdiğim bir mülakatımda da Demokrat Parti lideri Celal Bayar’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı ile Anavatan Partisi lideri Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını karşılaştırmış ve ilkinin siyasette yükselen yıldız, diğerinin düşen yıldız olduğu değerlendirmesini yapmıştım.
‘BABAMIN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ’
Turgut Bey’in partisine seçmen olarak bile bir katkım olmamıştı. Ne var ki, akademik faaliyetlerim beni Özal’ın “ikinci değişim programı” adıyla ifadesini bulan reform tezlerine yaklaştırmıştı. Bir gün kendisinin telefonla bizzat davetiyle Çankaya Köşkü’ndeki çalışma ofisinde buluştuk. ‘Kendisinin beni himayesine almak arzusunda olduğunu’ belirtti. Sonradan çok düşünmüşümdür: Acaba benimle ilgili bir tehlike vardı da o yüzden mi beni himayesine almak istediğini iki kez vurgulamıştı. O günlerde yazar Çetin Altan’ı ziyaret etmiştim ve ilk sözü “Cesur konuşuyorsun korkmuyor musun?” olmuştu ve ben “Hem de çok korkuyorum” demiştim. Cumhurbaşkanı o ilk görüşmede bir de baba figürü oluşmuştu… Çankaya Köşkü’nden ayrılırken kendisinin benim babam olduğunu düşünmeye başlamıştım ve halen de böyle yaşıyorum. Her 17 Nisan babamın ölüm günüdür. Her 17 Nisan’da gözlerimi semaya bakarak Fatiha okurum ve babamı anarım.”
Biyografisini yazarken en zorlandığınız kısım hangisiydi?
Lise ve üniversite yıllarıyla genç elektrik mühendisinin 1960’a kadar Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde geçen meslek yıllarıdır. Bu konuda kullandığım malzemeyi büyük sıkıntılarla bulabildim. Yalnızca tanıyanların anlatımlarından yararlanmak zorunda kaldım. Oysa Elektrik İdaresi Etüt İşleri arşivinde onunla ilgili proje dosyalarını veya hazırladığı raporları incelemeyi ne çok isterdim… Gelişme ve olgunlaşma döneminde dindarlaşması Turgut Bey’in hayat tarzı ve dünya görüşünde bir kopuşu getirmiyor; aksine bürokraside, özel sektörde yöneticilik yıllarında ve çalıştığı bütün ortamlarda kendisini anlamadan dışlamak isteyenler bile bir süre sonra bu çalışkan teknokratın varlığına ve dindarlığına alışıyorlar. Anladığım kadarıyla “tartışmanın dışında kalmamaya ve masadan ayrılmamaya özen gösteren” pragmatik bir yoldur Özal’ınki. Kendi bildiği ve inandığı gibi yaşıyor ve yoluna devam ediyor; her ortamda bulunuyor; herkesle ilişki içinde ve birlikte çalışmayı önemsiyor. Kimse için bu öteki mahalleden demiyor; bütün mahallelere girip-çıkıyor. Çinli büyük reformcu Deng Xiaoping’in şu sözleri öyle sanıyorum ki Turgut Bey’i en iyi anlatan cümleler: “Kedinin siyah veya beyaz olması önemli değildir. Önemli olan fareyi yakalamasıdır.”
12 Eylül 1980 askeri müdahalesinde ve sonrasında iktidar erkini kullanan generallerle işbirliği yapması ve sonrasında da Cumhurbaşkanı Evren’le Başbakan olarak uyumlu bir işbirliğinde özenli davranması onun dünya görüşünün sonucu olmalıdır. Normal hayatta birbiriyle asla karşılaşmak istemeyen insanların tek ortak yanı; Turgut Bey’in onların hepsinin de ayrı ayrı dostu olabilmesiydi.
HEPİMİZE YETERİNCE DERS BIRAKTI
Özal şu an iktidara gelse ilk neleri değiştirmek isterdi sizce?
Yirmi üç yıl önce bir 17 Nisan günü görevi başında vefat eden çok çalışkan ve çok başarılı bir teknokrattan; bir askeri dönemin ardından geçiş dönemi siyasetçisinden ve devlet adamından söz ediyoruz ve ondan bize kalan miras da kriz döneminde liderlik, devletin ve ekonominin yeniden düzenlenmesi alanında bıraktığı yeterince dersler var.
KÜRTLERİN DİĞER GÜÇLER YERİNE TÜRKİYE’YLE İŞBİRLİĞİNİ İSTEDİ
Kürt meselesinin nasıl çözümlenebileceğine inanıyordu?
Soruna iç ve dış etkenler açısından yaklaşılması gerektiğinin farkında idi ve kapsamlı bir bölgesel çözümün peşindeydi. Kuzey Irak Kürt Liderliği ile ayrı ayrı görüşmesi ve onlara bazı kolaylıklar sağlaması bundandı. PKK yöneticilerine ve taraftarlarına da ‘elinizdeki silahları bırakınız derdiniz ne ise demokratik mekanizmaları kullanmak suretiyle bunları söyleyiniz’ diyordu. Özal, dağların ardına bakalım, geleceği okuyalım derdindeydi. Türkiye’nin patronajında acil bir barışın tesis olunmasını ve bunun sürekli kılınmasını hedefliyordu. Kademeli bir af planına dair ve kendisinin de imzaladığı bir hükümet kararnamesinin mümkün olduğuna dair yüksek yargı çevrelerinden olumlu görüş aldığını biliyorum.
SUİKAST GÖRÜNTÜLERİNİ DEFALARCA İZLEDİ
Suikast videosunu defalarca izledi Özal kendisine yapılan suikastı nasıl karşıladı?
Biyografiyi yazarken ulaştığım bilgiler ve yaptığım özel görüşmelerin bende bıraktığı izlenim; Turgut Bey 1987 yılında parti kongresinde kendisine suikast yapılmasından son derece etkilenmiş ve sonradan defalarca o menfur olayın video kasetini izlemiştir. Bununla ilgili ulaştığı bazı sonuçlar veya kanaatleri de vardır diye düşünüyorum. Çünkü Turgut Bey çok zeki biriydi bunu çözememiş olmasını beklememeliyiz.
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, uzun yıllar danışmanlığını yaptığı Turgut Özal’ı biyografisiyle anlattı.
KENDİSİ ALEYHİNDE YAZAN İSİMLERE ‘ŞER CEPHESİ’ DEYİP HİÇ DİKKATE BİLE ALMAZDI
Bize Özal ile yaşadığınız bir anıyı
anlatır mısınız?
Cumhurbaşkanı’nın makamında yuvarlak masada baş başayız… Bir ara medyada kendisi hakkında hükümetin kontrolünde yayınlatılan ve bunları yayan/yazan kişilere geldi. Bazı isimleri tek tek sayıp dedi ki: Hikmet Bey; ben bunları hiç dikkate almam; ben onlara ‘şer cephesi’ ismini verdim ve yoluma devam ederim...
Elbette benim bu isimleri burada size tekrar etmem uygun düşmez ama şu bilinmelidir ki; siyaset adamlığı veya gazetecilik, hayatı pahasına millete ve devlete hizmet eden Turgut Bey’e yapılanlar gibi bel altı vuruşları ve rezilliklerden ibaret değildir. Turgut Bey bürokraside, Meclis’te ve devletin zirvesinde unutulmaz hizmet yıllarında bir mahallenin emrinde olmadı. Ve naaşını ebediyete uğurlamak için Ankara’da, İstanbul’da birbiri ardına düzenlenen cenaze törenlerine yurdun dört yanından katılan sessiz kalabalıklar onun sadece milletin adamı olduğunu kayıt altına aldırdı. Rahmet olsun...
kaynak .Deniz baran KARAR