2019 yılını 17,9 milyar dolar ihracatla kapatan sektörün en öncelikli meselesinin yatırım ve faaliyet ortamının, kamunun mevcut bütün stratejik planları doğrultusunda hızla iyileştirilmesi olduğunu belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Uzun süre sonra yeniden makinelerimizin birim fiyatlarını artırmayı başardık. Ocak ayı sonunda elde ettiğimiz yüzde 7 ihracat artışında makinelerimizin 2018 değerlerini geri dönüyor olmasının katkısı var. İki bileşenli artış 2030 hedeflerimize yönelik güvenimizi pekiştiriyor” dedi. Dış ticaret açığını 2019 yılında 5 milyar dolar düşürmeyi başaran makine sektöründe, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 75,8 ile rekor seviyeye ulaştı. Ocak ayını 1,4 milyar dolar ihracatla kapatan sektör, Serbest Bölgelerden gerçekleşen işlemlerle birlikte ihracatını 1,5 milyar dolara, Ocak 2020 sonu itibariyle son 12 aylık ihracatını ise 19 milyar dolara taşıdı. Sektörün değer artışı, fiyat düşürmek zorunda kaldığı 2019’dan sonra miktar artışını yeniden geride bıraktı ve makinelerin kilogram başına ortalama birim fiyatı 5,7 dolara yükseldi. 2019 yılının Türkiye’nin ileri teknolojili dönüşümünde önemli bir viraj olduğunu ve kamunun hemen bütün strateji planlarında odak sektör olarak makine sanayiine yer vermesinin kendilerine önemli bir sorumluluk yüklediğini vurgulayan Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları ifade etti: “Bu planların başarıya ulaşmasını ülkemizin teknolojik bağımsızlığı bakımından gerek şart gördüğümüz için, süratle atmak zorunda olduğumuz adımları Dış Pazar Strateji Raporumuz kapsamında ele aldık. Potansiyelin yüksek olduğu ülkeler için örnek ürün grupları üzerinden derinleştirdiğimiz bu çalışmayla, küresel pazar payımızı hızlı artıracak strateji önerileri geliştirdik. Bakanlıklarımızın, 11. Kalkınma Planı doğrultusunda eş zamanlı hazırlayıp uygulamaya soktuğu stratejilerin başarıya ulaşması için, sektörümüzün acil olanlardan başlayarak tüm ihtiyaçlarına yanıt vereceğine yürekten inanıyoruz.” “Kayıt dışı ile mücadelede de pilot sektör olmak istiyoruz”Stratejik önerilerini ölçek, finansman, teknoloji geliştirme, markalaşma ve doğrudan yabancı yatırımlar olmak üzere 5 eksende somutlaştırdıklarını belirten Karavelioğlu şunları söyledi: “En öncelikli meselemiz firmalarımızın ölçeğini büyütmektir. Yatırımın ve iş hacminin teknoekonomik büyüklüğü, verimliliğin, katma değerin, markalaşmanın ve sürdürülebilir rekabetçiliğin önşartıdır. Kayıtdışı istihdam ve satış hangi sektörde olursa olsun yatırım ve faaliyet ortamını bozarak, iç ve dış sermaye çekmeyi zorlaştıran ana etkendir. Fikri mülkiyet haklarının korunması ve piyasa gözetimi denetimi teknoloji geliştirmenin vazgeçilmezidir. Bunlarda esnek davranırsak işini iyi yapanları cezalandırmış oluruz; işlerini büyütmelerine mani olur, nitelikli elemanlar istihdam etmelerini güçleştiririz. Yüzde 24,9 olan kayıt dışı ortalamamız, Türkiye ortalamasının altında olsa da teknoloji geliştiren, en fazla sayıda Ar-Ge merkezine sahip olan ve ülkenin en rakabetçi ürünlerini üreten sektörümüzde kayıtdışının rakip ülkelerdeki seviyeye inmesini sağlamak zorundayız. Burada hem devlete hem de sektörel derneklerimize görev düşüyor. Kayıt dışıyla mücadelede de pilot sektör olmaya hazırız.” İhracatın ve ihracatçının finansmanının çok önemli olduğunu, bu konunun çözülmesinin ölçek büyütücü bir etkisi olacağını belirten Karavelioğlu şöyle konuştu: “Yüzde 26 ile dünyada ihracata en çok destek veren kredi kuruluşları arasında yer alan Eximbank’ın imkanlarından sektörümüzün gereklerine uygun biçimde yararlanmalıyız. Tüketim mallarına uygun kısa vadeli finansman modelleri yerine rakip ülkelerde olduğu gibi, hedef pazarlarda alıcı kredileri de dahil orta-uzun vadeli programlar geliştirmeliyiz.Kredilerin teminatlandırılması konusunda da sektörel bir açılıma ihtiyaç var.” “Ölçek büyütmek için ithalatı özendirici uygulamalardan vazgeçmeliyiz”Karavelioğlu, Türkiye'de en fazla Ar-Ge merkezine sahip sektörün makine imalat sanayii olduğunu ve bu sebeple haksız rekabetten en çok korunması gereken faaliyet alanı olduğunu belirterek “Türkiye’nin en rekabetçi sektörü olarak niş alanlarda derinleşmek kabiliyetimiz var. Ancak unutulmamalı ki yüksek teknolojili makineler referansla satılır ve iş bitirme belgeleri özel maksatlı makina imalatında sertifikasyon mahiyeti taşır. Ülkemizdeki endüstriyel tesislerden referans kazanabilmemiz için yerlileşme çabaları artmalıdır. Korumacı tedbirlerin küreselleştiği bir dönemde kamu yatırımlarını lehimize çevirmeli, teşvik mevzuatı içinde ithalatı özendiren uygulamalardan kaçınmalıyız” dedi. Korumacı politikaların dünyada bir yerelleşme furyası oluşturduğuna da dikkat çeken Karavelioğlu bu durumun makine imalatçılarını aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ana pazarlarda yatırım yapmaya zorladığını belirterek şunları söyledi: “Yabancı yatırımların varlığı ihracatımız için de büyük önem taşıyor, fakat yeni teknolojilerkadar tevsi modernizasyon projelerine de destek vermeliyiz. Sektörümüzün ihtiyacı ara malı ve komponent yatırımları Teknoloji Odaklı Hamle Programı kapsamına alındı ve rağbet gördü. Mevcut proje başvurularının başarıyla sonuçlanması için faaliyet ortamındaki düzenlemeler acil hale geldi. Kayıt dışı ile mücadele bu konu için de büyük önem taşıyor.” “Makine ve teknoloji üreten ülkeler saygı ve itibar görür”Makine ticaretinde alıcı ve imalatçı arasında bir doku uyuşması olması gerektiğine dikkat çeken Karavelioğlu, “Ülkelerin ve ürünlerin marka değeri özellikle yatırım mallarında birbiriyle çok ilişkilidir. Makine üreten ülkelerin temsilcileri her daim daha fazla saygı ve itibar görüyor. Türkiye üretim teknolojileri geliştiren ve ihraç eden ülke vizyonunda ısrarcı olmalı” dedi. “İklim değişikliğine kayıtsız kalmak üçüncü dünya ülkesi olmayı göze almak olur”Verimlilik kavramının makinelerin performansında önemli bir kriter haline geldiğini ve daha az enerji harcayarak daha çok iş yapmanın temel bir ölçüt olduğuna dikkat çeken Karavelioğlu şöyle konuştu: “Çevre sorunlarına ve iklim değişikliğine endüstriyel stratejilerde yer vermeyen ülkelerin dış ticaretten alacağı pay sınırlanacak. Ana pazarımız AB planlı bir geçiş süreci sonunda, kötü gidişe kayıtsız kalan ülkelerin mallarını ithal etmeyecek. On yılı aşkın bir süreçteürünlerinin büyük kısmını AB direktiflerine uygun hale getirmiş bir sektörün temsilcileri olarak biz bu yaklaşımı insanlığın temel değerlerine uygun buluyoruz ve bu olguyu zamanında önlemler alarak yönetmek üzere kamuoyunda bir farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz.” |
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.